Yasemin ÖZÇELİK

Yasemin ÖZÇELİK

Gölge Düşürmekle Güneş Bizim Olmaz

Bazılarının gözü hep dışarıda…
Elin yaptığına methiyeler düzmekte üzerimize yok. Başkasının taşı, bizim altınımızdan kıymetli; başkasının sözü, bizim doğrumuzdan yüksek. Ve ne yazık ki biz bu ruh hâlini neredeyse marifet sanır olduk.

Son zamanlarda şehrimize gelen her yeni nefese, her yeni adıma bir kulp takma telaşı başladı. Daha ne yaptığına bakmadan, niyeti anlaşılmadan, hemen bir dedikodu, bir söylenti... “Şöyleymiş”, “Böyle yapmış”, “Eskiden de şunu yapmıştı” gibi cümleler, sanki mahkeme kararıymışçasına dolaşıyor ortalıkta. Oysa kendi memleketimizde, kendi insanımızı yıpratmak bize ne kazandırıyor?

Ben iyinin içindeki kötüyü arayıp büyütmek yerine, kötünün içindeki iyiyi bulup ortaya koymanın daha onarıcı bir yol olduğuna inanıyorum. Çünkü bazen bir şehir, bir insan ya da bir karar, tümüyle değil; içindeki küçük bir iyilikle yol açar dönüşüme.

Yeni bir yere gittiğimizde, oturduğumuz masa değişebilir. Ama eski masasını arayan biri bilir ki, verimli olmak için elinin altındaki düzen önemlidir. Yeni bir masa da eskisi kadar verimli olur, yeter ki üzerinde tanıdık bir kalem, alışılmış bir defter, doğru yere konmuş bir lamba bulunsun. Yani mesele masa değil; onu nasıl kurduğumuzda.

Bir garip hastalığa tutulmuş gibiyiz:
Tanımadığımız insanları karalama telaşı, tanıdıklarımızı ise yüceltme çabası… İşin ironik tarafı şu ki; dışarıdan bir misafirin yanlışını bile hoşgörüyle karşılayabiliyoruz ama kendi içimizden gelenin doğrularına bile burun kıvırıyoruz.

Birisi bir taş koymaya çalışsa şehre, hemen çekiştiriyoruz: “Nereden geldi bu?”, “Aslında amacı ne?”, “Kim getirdi bunu?”
Oysa mesele taş değil, mesele o taşı yerine koyacak niyette biri çıkmış mı, çıkmamış mı?

El itiyle övünürken, biz aslanlarda kusur arıyoruz.
Kendi değerimizi, kendi potansiyelimizi görmezden geliyoruz. Biraz başarı sezdiğimizde ise ilk işimiz o başarıya bir gölge düşürmek oluyor. Sanki gölge düşerse, güneş bizim olacak zannediyoruz.

Bu şehir daha fazlasını hak ediyor.
Çünkü Rize; dedikoduyla değil, dik duruşuyla var olmuş bir şehir.
Çayını tek başına değil, onuruyla içenlerin memleketi.
Şimdi bize düşen, içimizdeki iyilikleri beslemek. Geldiği yer değil, getirdiği ışıkla ilgilenmek. İnsanları değil, işleri konuşmak. Kusur değil, katkı aramak.

Birilerinin değil, hepimizin kazandığı bir şehir hayal etmek zor değil aslında.
Yeter ki önce birbirimizin gözünde, gönlünde adil olalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar