
Öğr. Gör. Dr. Taner EROL
Rize Trafiği: Yol Değil, Zihniyet Tıkanıyor
Rize’nin trafik çilesini yalnızca coğrafi koşullara ya da jeopolitik konumuna bağlamak, gerçeğin ancak yarısını görmek olur. Elbette kentin doğası, iklimi ve altyapısı ciddi zorluklar barındırıyor. Ancak asıl mesele, direksiyon başındaki insan faktörü ve kökleşmiş trafik kültürümüzdür. Bu kültür değişmedikçe yapılacak her yol çalışması, geçici bir pansumandan öteye geçemeyecektir.
Türkiye’nin en yağışlı ili olan Rize, sık ve yoğun yağışlar nedeniyle zaten sürekli yol çalışmalarıyla boğuşuyor. Bu durum, trafiğin düzenli akışını zorlaştırıyor. Sahil koridoru uzun süredir kentin ana damarı olsa da “dağ dibi yolu” diye adlandırılan alternatif güzergâh tam kapasiteyi karşılayamıyor. Üstüne üstlük sahil yolunun kronik sorunları da tabloyu ağırlaştırıyor: Mevcut viyadükler, ışıklar ve yaya geçitleri kısa mesafede yığılmış durumda. Dere yataklarının çokluğu, dolgu alanlarının sınırlı kullanımı ve alt geçitlerin trafiğe kazandırılamaması da kentin zaten sınırlı olan yol kapasitesini her geçen yıl biraz daha sıkıştırıyor. Yerel yönetimlerin bu süreci yönetme kabiliyeti de mevcut sorunlar üzerinde büyük önem taşıyor. Bu konuyu kamuoyunun takdirine bırakmak gerek. Ancak asıl konuşulması gereken, trafik kültürümüzdür.
Rize’nin trafiğini kilitleyen sadece yollar değil; trafik bilincimizin eksikliğidir. Günlük hayatın içinden birkaç sahne bu durumu net şekilde gözler önüne seriyor: Tali yoldan ana yola çıkarken tek bir araç bile geçiş önceliği tanımıyor; aksine aradaki mesafeyi kapatmak için gaza basan sürücüler var. Trafik ışıklarında, yeşil yanmadan sarı ışıkta kornalar çalmaya başlıyor; sabır adeta lüks olmuş. Yayalar ise araçları görünce aniden yola atlıyor, yaya geçidini her yer sanıyor. Aynı zamanda sürücüler de yayalara yol vermek bir yana, gördüklerinde gaza yükleniyor. Pencereden kafasını sarkıtıp bağıran agresif sürücüler, uzun kuyruklarda önündekine ani manevralarla “ön kesme” yapanlar… Araç içinden rastgele çöp atanlar, aşırı hız yapanlar ve sol şeridi keyfine göre işgal edenler de cabası.
Sorunların temelinde aslında nezaket ve saygı eksikliği var. Trafikte çoğu kişi, direksiyon başını bir güç gösterisinin sahnesi olarak görüyor. Oysa trafikte nezaket sadece başkalarına iyilik değil; hepimizin can güvenliği için bir zorunluluktur. Çocuklarının yanında başka sürücülere el kol hareketi yapan ebeveynler ya da sürücülerle tartışan aileler, trafik tartışmalarını daha da alevlendiriyor. Ne yazık ki trafik adeta bir ego savaşına dönüşmüş durumda. Motosikletlerin yaygınlaşması ile mevcut sorunlara bir yenisi daha eklenmiş oldu: Araçlar motosikletlere alan açmıyor, motosikletliler ise çoğu zaman kuralları hiçe sayıyor. Aralara girip çıkmalar, ters şeritten gitmeler, makas atmalar, araçları sağından geçmeler trafiği tam bir kaosa sürüklüyor. Zaten kask kullanımı Rize’de neredeyse lüks; motosiklet kullanıcılarının üçte ikisi kask takmıyor.
Rize’nin trafiğini gerçekten rahatlatmak istiyorsak, sadece yol genişletmek ya da yeni viyadükler yapmak yetmez. Trafik kültürümüzü baştan gözden geçirmeliyiz. Eğitim ve farkındalık çalışmaları, caydırıcı ama adil denetim ve en önemlisi bireysel bilinçlenme olmadan ne kadar yatırım yapılırsa yapılsın, tıkanıklık zihniyetimizde kalmaya devam edecektir. Trafik; özgüven ölçme yeri, ego savaşlarının sahnesi ya da “delikanlılık” gösterisi değil; güvenli ve konforlu bir şekilde bir yerden bir yere ulaşmanın adıdır.
Rize’nin güzelliğini gölgeleyen bu karmaşadan çıkış, sadece yeni yollarla değil; daha bilinçli sürücüler, daha saygılı yayalar ve daha adil bir trafik yönetimi ile mümkün. Gelin, Rize’nin trafiğini hep birlikte güzelleştirelim.